Is it a videotape?
25.09.2011
22.09.2011
"KAMUSAL SANAT LABORATUVAR’INDAN ETKİNLİK"
12. İstanbul Bienalinin açılışında karşıt performans gösteren Kamusal Sanat Laboratuvarı; manifestosunu bu etkinlik ile kamuoyuna duyurdu.
Tarihin kirli sayfalarından Holding Kurucusu Vehbi Koç tarafından 3 Ekim 1980 tarihinde darbenin mimarı General Kenan Evren’e gönderilen emirlerle dolu ve “emrinize amadeyim” le biten mektubu bienal kartlarına basılarak "kazı-kazan" yöntemiyle ziyaretçilerin interaktif katılımıyla yeniden günışığına çıkarıldı. Bienal basın tanıtım toplantısında Ana Sponsor, Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç ve Bülent Eczacıbaşı’na performans kapsamında “isimsiz mektup” lar verildi.
“…EmrinizeAmadeyim Paşam”
Uluslararası İstanbul Bienali 2007 yılından beri Koç Holding’in sponsorluğunda gerçekleştiriliyor. Bu durum önümüzdeki on beş yıl boyunca da böyle devam edecek. Hatırlayacağınız gibi geçen seneki 11. İstanbul Bienali Bertolt Brecht'in "Üç Kuruşluk Opera" adlı eserinden yola çıkmış ve Koç hanedanlığı, Türkiye’de yaşayan sanatçılara, “İnsan Neyle Yaşar?” sorusunu sorarak bir çağrıda bulunmuştu. Sermayenin Brecht’i şevkatle bağrına basması tartışmalara neden olmuş hatta “İstanbul Beğenal, Direnal ve Alternatif Platform” yaratıcı eylemlerle de protesto etmişlerdi.
Şimdi bir kez daha, küresel kültür başkenti İstanbul’da 12 Eylül’ün hemen ertesinde aynı sahne yeniden kurulacak. Herkes yerlerini alsın! Sermaye yaldızlı sanat maskesini takacak. Silah sanayi ve kültür endüstrisinin, finans kenti ve kültür başkentinin tek ve aynı sistemin iki farklı yüzü olduğunu ispat edercesine Koç Holding gururla sunacak: “İsimsiz.”
Açıkçası bu kez de başlık bize biraz korkakça geldi; utanmış da saklanmış gibi, muhbir gibi, itirafçı gibi. Bienalin başlığı faili meçhul isimsiz mektupları düşündürdü. Biz de imzası belli, ismi üzerinde sahici bir mektup bulalım dedik. Adı konsun bu işin artık. Okunsun ve hatırlansın. Kültür sanat hamisi babacan sermaye Türkiye’nin ekonomik düzenini kurarken elleri titremeden imzaladı bu mektubu.
Koç Holding’in kurucusu ve sahibi Vehbi Koç’un 3 Ekim 1980’de Kenan Evren’e yolladığı mektuptur:
"Yakalanan anarşistlerin ve suçluların mahkemeleri uzatılmamalı ve cezaları süratle verilmelidir. Polis teşkilatı teçhiz edecek ve onu kuvvetlendirecek imkânlar genişletilmeli, gerekli kanunlar bir an önce çıkarılmalıdır. İşçi-işveren ilişkilerini düzenleyecek olan kanunlar asgari hata ile çıkarılmalıdır. Bazı sendikaların Türk Devleti’ni ve ekonomisini yıkmak için bugüne kadar yaptıkları aşırı hareketler, göz önünde bulundurulmalıdır. DİSK’in kapatılmış olmasından dolayı bir kısım işçiler sendikal münasebetler yönünden bekleyiş içindedirler. Militan sendikacılar bu işçileri tahrik etmek ve faaliyeti devam eden sendikaların yönetim kadrolarına sızarak davalarını devam ettirmek niyetindedirler. Bu durum bilinerek hazırlanacak kanunlarda gerekli tedbirler alınmalıdır. Komünist Parti’nin, solcu örgütlerin, Kürtlerin, Ermenilerin, birtakım politikacıların kötü niyetli teşebbüslerini devam ettirecekleri muhakkaktır, bunlara karşı uyanık olunmalı ve teşebbüsleri mutlaka engellenmelidir. Zatıalilerine ve arkadaşlarınıza muvaffakiyetler temenni ediyorum. Emrinize amadeyim. "
Bu mektup sömürü düzeninin kuruluş sözleşmesi, faşist iktidarın protokolü, işçiler, öğrenciler, sanatçılar ve ülkenin tüm ilerici güçleri için idam fermanıdır.
On yıl boyunca bir dize şiiri, bir paragraf romanı, bir muhalif resmi işkencelerde, cezaevlerinde sanatçıların burunlarından fitil fitil getiren bir güç hangi sanata destek çıkar? Sosyal devlet anlayışı gereği sanata, eğitime, sağlığa harcanması gereken paralar, şişirme operasyonlarla dağları taşları bombalayarak harcanırken devletin savunma ihalelerini alan bir firma neden biz sanatçılara sponsor olur? 90’lı yıllarda yapılan bir araştırmaya göre devletle işbirliği içinde olan büyük sermaye gruplarına borcu olmayan insan yokken, hatta bu holdinglere borçlu çocuklar doğmuşken, Koç hanedanlığı bu dikensiz gül bahçesinde neden sanat ve sanatçıya sponsor olur?
Unutturmak iktidarın en büyük silahıdır. Ama biz o isimleri hiç unutmadık. Ne insanca yaşamak için bedel ödeyenleri ne de yaşamı pazarlamak için can alanları. Gerçekleri gün yüzüne çıkarmak için, üzerindeki yaldızı çekinmeden KAZIYINIZ. Göreceğiniz bu ülkenin geçmişi, bugünü ve geleceğidir.
Kamusal Sanat Laboratuvarı
21.09.2011
atgotten: merhaba, ben şükriye saraçoğlu
16.09.2011
Magazin haberlerinde kullanılan iğrenç dilin aynısı bakın Milliyet'in aşağıdaki haber başilığına nasıl yansımış ?-
Haber başlığı şudur:
"14'lük kıza tecavüz edip internette yayınladılar."
...
Üzerine edilecek çok kelam var elbet ama karnıma ağrılar giriyor, dayanamıyorum.
14.09.2011
30.07.2011
29.07.2011
Ho hohoh hohohoh
Bianet :: Aferin Yılmaz Özdil’e! - Bianet
Aferin Yılmaz Özdil’e!
Hürriyet Gazetesi yazarı, 29 Temmuz 2011'de neden hepimizin hala Ermeni kalmak zorunda olduğumuzu tekrar hatırlattı.
Işıl CİNMEN isilcinmen@bianet.org
İstanbul - BİA Haber Merkezi29 Temmuz 2011, Cuma
Herkesin bir sınırı vardır. İfade özgürlüğünün de bir adabı.
Bugün 29 Temmuz 2011: Hrant Dink cinayetinin ana davasının 19. duruşmasının olduğu gün.
Dört buçuk yıl önce, "Suça sürüklenen çocuk" Ogün, Trabzon'da internet kafede oyun oynarken Yasin Hayal'in gelip de, "Bi Ermeni var. Sen vuracaksın" demesiyle yüz binlerce insanın vicdanlarının 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ni doldurduğu gün.
Hrant Dink'in özetle, "Ermeni olduğu için" vurulduğu gününün adaletini arayan gün.
Rakel Dink'in acıdan sesi kısıldığı zamanda bile "Bir bebekten katil yaratan karanlık" diyerek, öfkeden titreyen binlerce kişiyi intikamdan adalete yönlendirdiği gün gibi bir gün.
Rakel Dink ve ailesinin mahkeme salonlarında, yüce Türk Adaletinin evinde, Ermeni oldukları için sanık sandalyesinde oturanlarca hakarete uğramasına izin verilen günlerden biri.
Ama bugün öyle bir gün ki... Devamı..
merhaba canım: yozdil@cinnet.com ile “tuuuuu sizeeeeee!!!”
16.07.2011
21.06.2011
Sistemin İçinde Sisteme İtiraz Etmek - Eleştirel Kültür - Eleştirel Kültür
"Şimdi biliyorum hayal gücüm var: Hastayım yani..." - Eleştirel Kültür - Eleştirel Kültür
Neden insanları böyle bir yere getiriyoruz sanıyorsun?
İtiraf etmeleri için.
Hayır neden bu değil. Yeniden dene.
Onları cezalandırmak için.
Hayır ne sana itiraf ettirmek, ne de cezalandırmak için. Seni buraya neden getirdiğimizi söyleyeyim, seni iyileştirmek için…….
Biz zorla boyun eğilmesinden hoşlanmayız, bize kendi isteğinle uymalısın. "
20.06.2011
YILDIRIM TÜRKER
20/06/2011
Artık AKP’nin hayatımızda neye tekabül ettiğini deşme zamanıdır.
Tam da bu noktada AKP’nin ‘başarısına’ kör kalarak muhalefet üretilemeyeceğini savlayanlarla aramızdaki hesaplaşmayı geciktirmemek zorunda olduğumuzu belirtmek isterim.
Seçimlerden bu yana AKP’nin ‘hizmet’ konusundaki engin başarısını alkışlayan, bu sonucu son derece doğal bulanlardan geçilmiyor piyasamız.
Yeni Türk, beyaz-siyah gibi adlandırmalarla tarif edilenden çok farklı. Bir kere, kendisinin milliyetçi olmadığına inanıyor. Adil ve nesnel olduğuna inancı tam. Devamı..
17.06.2011
Its a new dawn, its a new day, its a new life for me
16.06.2011
‘Gelin vicdanımızla bakalım’ - Kültür-Sanat Haber
Vakfın 2009 yılında başlattığı ‘Vicdan Filmleri’ projesi, yeni kısa filmlerle vicdanın yeni yüzlerini görünür kılmaya devam ediyor.
Çağrıya ses veren amatör, profosyonel, eli kamere tutan herkes 15 Eylül tarihine kadar yarışmaya başvurabilecek. En fazla 5 dakika olması gereken filmler için konu sınırlaması yok. Projenin sonunda jüri tarafından belirlenecek olan ilk 20 filmden oluşan bir DVD oluşturulacak. Vicdan Filmleri’nin bu yılkı jürisinde şu isimler yer alıyor: Arsinee Khanjian, Costa Gavras, Cüneyt Cebenoyan, Ferzan Özpetek, Hale Soygazi, Nadje Al-Ali, Rakel Dink ve Serge Avedikian. Filmler vicdanfilmleri.org adresine yüklenerek jüriye ulaştırılabilinir.
12.06.2011
affedebildin mi ?
tekrar sevebiliyor musun ?
yaralanan bir şey tekrar iyileşebilir mi ?
iyileşen yerde iz kalınca
tekrar eskisi (gibi) olunur mu ?
hayır ingeborg.
iz bırakmaz insanı
hiçbir iz beni bırakmadı.
hiçbir iz onu bırakmadı.
ve biz bu izlerle eskisi (gibi) olamıyoruz.
eskisi gibi olunamayınca
ne öncesi gibi,ne de sonrası gibi
olunamıyor
hiçbir zamanda olamamak
bunu anlamak !
ah ingeborg
martı çığlıklarıyla bile olsa
yırtılan ipek
bir kez daha dikilemeyecek ... "
birhan keskin
28.05.2011
Selim Türkhan'a konuşmak - Güncel Haber - Online BirGün
Seçim sonuçlarını Selim Türkhan belirler. Bu yazı dizisi boyunca sizlere Selim Türkhan’ı tanıtacağım ve buradan hareketle siyasi analizlerde bulunacağım.
AKP’NİN BİLDİĞİ, DİĞER PARTİLERİN BİLMEDİĞİ MATEMATİK KONUSU
AKP’yi yönetenler ilkokula giderken matematik dersinde bir konuyu dinlemiş, diğer parti yöneticileri o sırada dalga geçmiş. AKP’nin bildiği ve diğer partilerin bilmediği matematik konusu: Kümeler!
AKP, kümeler konusunu iyi bildiği için seçim kazanıyor.
Tamamı için buradan..
"Kadınlar bu dünyanın Zencileridir". diyen bir kadına ırkçı diyenler var bu dünyada.
my hair is woolly, my back is strong
strong enough to take the pain, inflicted again and again
what do they call me? my name is aunt sarah
my name is aunt sarah, aunt sarah
my skin is yellow, my hair is long
between two worlds i do belong
but my father was rich and white
he forced my mother late one night
and what do they call me?
my name is saffronia, my name is saffronia
my skin is tan, my hair fine
my hips invite you, my mouth like wine
whose little girl am i? anyone who has money to buy
what do they call me? my name is sweet thing
my name is sweet thing
my skin is brown, my manner is tough
i'll kill the first mother i see, my life has been rough
i'm awfully bitter these days, because my parents were slaves
what do they call me? my name is peaches
"İnsan sesi
YILDIRIM TÜRKER
Bütün hayatı, şarkıları gibiydi. Ne eksik, ne de fazla. O kimseninkine benzemeyen, olağanüstü bir denetimin yanı sıra beklenmedik patlamalar, şaşırtıcı vurgulamalarla, söylediği şarkıyı silbaştan yazan sesi, huzursuz bir varoluşun sesiydi. 1992’de çıkan otobiyografisinde, zaman zaman hayatımıza fon müziği olmuş şarkıların ardındaki kadının durmadan kendine batan, öfke ve aşkla ağırlaşmış hayatını yansıtıyordu. Farklı doğmanın, farklı olmanın, farkını koruyarak varolmanın bütün gerilimi, onun şarkılarına tutkun olanları kucakladı. ‘Soul tapınağının baş rahibesi’ adıyla anılan bu kadına pek çok ad takıldı; şu dünyada durduğu yeri belirlemek için pek çok unvan yakıştırıldı. Oysa o, arkadaşı Duke Ellington’un dediği gibi, ‘Kategoriler üstü’ydü.
1933 yılında Kuzey Carolina’nın Tyron’unda yoksul bir ailenin yedi çocuğundan altıncısı olarak dünyaya geldi. Henüz dört yaşındayken kilise korosunda piyano çalıyor, şarkı söylüyordu. Adı, Eunice Waymon’du. Anası, onun ilk siyah klasik piyano virtüözü olmasını istiyordu. Eunice, Bach’ın baş döndürücü zenginliğiyle tanışmış, piyano yeteneğini epeyi geliştirmişti. Ama siyah olmanın, bu yolda karşısına dikileceğini, hiçbir zaman istediği yere gelemeyeceğini sezmişti. Öte yandan ayakta durabilmek için para kazanması gerekiyordu. 1954’de Atlantic City, New Jersey’de bir İrlanda barında çalmaya başladı. Önceleri hiç ciddiye almamış olduğu şarkıcılığa zoraki geçişiyle birlikte adını değiştirdi. Nina, küçük kız demekti. Soyadını da çok sevdiği Fransız oyuncusu Simone Signoret’nin adından aldı. Nina Simone.
50’lerde ilk kayıtlarını doldurdu. Aralarında ömür boyu klasikleri arasına girecek olan ‘Don’t Smoke in Bed’, ‘Plain Gold Ring’, ‘Little Girl Blue’ da vardı. Ama Gershwin’in ilk siyah müzikâli olan şanlı ‘Porgy and Bess’inden ‘I Love You Porgy’ yorumu, Nina Simone’u o İrlanda barından Carnegie Hall’a kadar taşıdı. 1959’da New York Town Hall’da verdiği konserden sonra artık bir stardı.
Ama yetmiyordu. O, daha sonraları karşılaştırılmaktan bezip ruh akrabalığını reddedeceği Billie Holliday’in kumaşındandı. Şarkıları yorumlayışındaki o irkiltici çıplaklık, sesinin en dipsiz koyuyla en ışıklı parlak arasındaki yolculuğu, kalıplara meydan okuyan tarzı, onu bekleyen tacın dikenli olacağının göstergesiydi. Huysuzdu. Ella Fitzgerald gibi, pırlantalarını takıp şanlı siyah şarkıcılar geleneğinin mutlu bir halkası olacağı yoktu. Siyah olmak üstüne, kadın olmak üstüne, yoksul olmak üstüne kafa yoruyor, hırçın bir telaş içinde kendi kimliğine çalışıyordu. Amerika’nın derininde dörtnala at koşturan ırkçılık ve saldırıları karşısında isyan kaçınılmazdı. Nina Simone’un hayatını değiştiren olay, 1963 Eylül’ünde Alabama’nın Birmingham’ında ırkçılar tarafından bir kilisenin bombalanması sonucu dört siyah kızın ölmesidir. Simone, o bir anda marşa dönecek olan şarkısını besteler: ‘Mississippi Goddam’. ‘Ah, bu koca memleket yalanlarla dolu/ hepiniz öleceksiniz, sinekler gibi’ sözleriyle yırtıcı bir isyan şarkısıdır. Nina, artık sokaklara dökülmüş, mücadeleye katılmıştır. Malcolm X’i izler. Şair Langston Hughes’un kendi için yazdığı ‘Backlash Blues’la bir adım daha atar. Dallardan sarkan asılmış siyah ölülerini anlatan ‘Strange Fruit/Tuhaf Meyva’ şarkısıyla iyice huzur kaçırır. ‘Ayaklanmalar, işitilmeyenlerin lisanıdır’ diyen Martin Luther King’e hayranlık besler. Ama Nina’da iktidarın bizzat kendisine karşı bir inançsızlık vardır. Siyahların çoğunlukta olup iktidarı ele geçirseler beyazlara aynı zulmü uygulayacaklarından dem vurur. Ona kalırsa bütün düzenin toptan değişmesi şarttır. Amerika, yalanlar üstüne kuruludur.
1973 yılında daha fazla tahammülü kalmadığına karar vererek Amerika’yı terk etti. 1985 yılında bir dizi konser vermek için dönene kadar da ayak basmadı. Barbados’a yerleşti. Daha sonra Liberya, İsviçre, Paris ve Hollanda’da yaşadı. Sonunda kendine aradığı yuvayı, Güney Fransa’da buldu. Ve en hain ayda, bir nisan ayında sessizce öldü. Ardından menajeri, ölüm nedeninin ecel olduğunu açıkladı.
Nina Simone, blues, soul, caz, folk ve pop türlerinin hiçbirine tam olarak adını yazdırmadan, hepsini olağanüstü yorumuyla kutsadı. Hair müzikalinden de, Leonard Cohen’den de, Bob Dylan’dan da, Jacques Brel’den de, Kurt Weill’dan da söyledi. Söylediği her şarkıyı geri alınamayacak kadar kendinin kıldı.
Bu yavuz insan hakları mücadelecisi, eşsiz yorumcu, şimşeklerle ışıyan zorlu bir hayat yaşadı. Şimdi, hemen onun bir aşk şarkısını dinleyin. Sözgelimi ‘Wild is the Wind’i. Onun sesi, bütün aşklarınızda size eşlik edecektir. Dünyayla aşık kavgasına tutuşmuş olmanın ateşini hisseden ruhlar bir daha onmaz.
"
26.05.2011
21.05.2011
20.03.2011
Zaz à Montmartre : Les passants
11.06.2011 tarihi itibariyle buraya bir not ekleme ihtiyacı duydum.
Bu videyo da bilmeyen yokmuş. Ben facebook yabancısı olduğum için öylesine saf bir şekilde güzel bir şey bulduğum için sevinmiştim ki hemen aldım videoyu bloguma koydum. 2 aylık facebook macerası olan biri olarak nereden bilebilirdim ki bu videodan herkese gına gelmiş.
Öyle işte.
4.03.2011
28.02.2011
Tespit
Not: Tek elle yazılmıştır.
24.02.2011
21.02.2011
Bu Hayat Bana mı Bayat: Küçük Emre'yi Ahlak Kursuna Gönderelim; Ama Parası...
20.02.2011
Dünyanın en az ilgi gösterilen anketine sahip olmanın haklı gururunu yaşıyorum!
Deep Purple
Normal: 87,50 TL
Sahne Önü: 145,00 TL
Hüngür hüngür ağlayan birini kartpostal yapmışlar, kim etkilenmez ki?
Neyse benim aklıma başka bir şey geldi. Yıllar önce diyebilirz galiba.. Orhan Gencebay'ın Roll dergisine verdiği bir röportaj vardı. Kurt Cobain'den bir bahsedişi vardı ki bizi bizden almıştı.
Ben de Kurt Cobain'in anısına bu anlamlı günde bu röportajı bütün web alemi ile paylaşarak görevimi yerine getireyim dedim.
"Röportaj sırasında Gencebay önce Nirvana'nın Smells Like Teen Spirit'ini dinliyor, ardından Kurt Cobain'i anlatıyor:‘‘Eziklik de var ama bir protest yapı da var. Feryadı öyle salya sümük bir feryat değil. İlk olarak küçük oğlum dinletti, yıllar önce. Hikayesini de anlattı, gözlerim doldu. Sonra birçok eserini dinledim. Hepsinde o duyguyu gördüm. Yaşamının çok dramatik olması, finalini çok gençken kendi eliyle hazırlaması beni çok üzdü. Bir resmini gördüm, bir kartpostal, oturmuş hüngür hüngür ağlıyor. Beni çok etkiliyor. Yaşamayı isteyen ama nedir bu, diyen bir yandan olumsuzluklara karşı tepkisini koyan, özel yeteneğe sahip biriydi. Mutlu olmak isteyen fakat sorunlarını aşamayan, çok iyi müzik yapan özgün birisi. Hüngür hüngür ağlayan birini kartpostal yapmışlar, kim etkilenmez ki? Şu anda dünyada birçok insanın bu duyarlılığın içinde olduğunu, Kurt Cobain'in ruh dünyasını yaşadığını sanıyorum.'' "
Röportajın haberi