Is it a videotape?

27.12.2010

...“Kötülükten ancak kötülük çıkar. Bayağılık insan ruhunu
öldürür. Elbette, çok gelişmiş milletler, kötülükten de birşeyler
çıkarıp, onu az gelişmiş milletlere ihraç etmek yolunu
bilmektedirler. Kötülüğü rasyonalize edip, ya da sanat eserlerinde dondurup, hayata ait bir canlılık bulmaktadırlar
kötülükte. Burada, tek korunma yolu, kötülüğün üstünden
akıp gitmesini sağlamaktır. Benim gibi, az gelişmiş bir ilkokul
öğrencisinin de başarabileceği tek şey buydu. Kötülüğe
kayıtsız kaldım; ona içimde yer vermedim. Kara ekmeği yemek
zorundaydım; ama kötü şiiri okumadan da yaşayabilirdim.
Sınıfta tahtaya kalktığım zaman, gene, şiirleri en iyi
ben okuyordum; çünkü öğrenmiştim en çok bağıranın en
iyi şiir okumuş sayıldığını. Ve, öğretmenin bu zayıf tarafını
keşfeden tek akıllı öğrenciydim. (Üye Selim’in itirazı üzerine
‘akıllı’ kelimesi değiştirilerek ‘kurnaz’ konulmuştur.) ....

26.12.2010

... Selimciğim: dün gece sinüs ve kosinüs münasebetleri yüzünden
gözüme uyku girmedi.”
Selim: “Daha baştan, ciddiyetten uzaklaştığınızın zapta
geçirilmesini istiyorum. Hangi münasebetten bahsediyorsun?
Sinüsle kosinüs arasındaki münasebetten mi?”
Turgut: “Hayır, onlarla benim aramdaki münasebetten.
Acaba sinüsü mü yoksa kosinüsü mü daha çok seviyorum
diye öyle bir açmaza düştüm ki, sonunda ikisinin de karesini
aldım; gene bir neticeye varamadım. Bir de, ‘Hayatın Koordinatları’
meselesi beni çok yoruyor.”
Selim: “Saçmalıyorsun. Bu meselelerin aslı yok. Beni ve
edebiyatı şüpheye düşürmek için mahsus öyle yapıyorsun.
Fakat ben, her ikisinin müşterek vekili olarak, seni ispata
davet ediyorum.”
Turgut: “Bu davetlerde dişe dokunur bir şey sunamazsın
sen adama. Demek sen aşkı, sinüs kosinüse çok görüyorsun.
Soyut aşk kavramı sende henüz gelişmemiş. Sen ve senin
gibiler, ancak beş elmayla on elmayı toplayabilen basit
insanlarsınız. Elle tutulan şeylerle düşünebilir, elle tutulan
şeyleri sevebilirsiniz yalnız. Siz A ve B’den değil, üç erkek
ve beş kadından anlarsınız ancak.”
Selim: “Bir dakika, sayın başkan; kendinizi aşıyorsunuz.
Beni bu tatsız yere getirip, kendinizi ayrık tutmayı nasıl becerebildiniz?”
Turgut: “Sinüsün de sevebileceğini, ona da insan muamelesi
yapılması gerektiğini yeteri kadar savunabileceğimi hissetmiyorum
artık. Sinüsün entegralinin nasıl alınacağını
birden unuttum; mahçup oldum sinüse gösterdiğim bu ihmalden.
Fakat siz anlayamazsınız bu duyguları. Gene de
‘Hayatın Koordinatları’ hakkında bir açıklama yapmamı
beklersiniz herhalde. Bak Selim! Öldürürüm seni! Bu meseleyi
ilk defa duyduğun halde nasıl şaşırmamış görünürsün?
Beni öldürmek için! Beni kudurtmak için! Nasıl sözlerimi hiç duymamış gibi yaparsın? Kıskançlıktan! Bir de nazariyemi
bilsen, o zaman hasetten kurur, T cetveline dönersin.” ...
...“Evet! Diyorum ki; meselelerimizi çözmek için edebi değil
teknik bir üslup seçersek, kendimize verdiğimiz serbestliği
iyi kullanmış oluruz ve demokrasi gibi bunu da kendimize
benzetmeyiz. Teknik bir üslup seçmeliyiz; çünkü bizler
teknisyeniz. Duygularını ifade edebilmek için bakkal,
bakkal gibi, bahçıvan da bahçıvan gibi düşünebilseler; kendilerine
yakışacak bir ifade coşkunluğuna kavuşacak zamanı
bulabilselerdi; bütün şehir, gereksiz edebiyattan temizlenmiş
olurdu. Yazık ki her zaman birinci sınıf bir bakkal, dördüncü
sınıf bir edebiyatçının üslubuna özendiği için, onu kullanmak
zorunda kaldığı için, edebiyatçılar tarafından edebi
bakımdan hor görülmektedir. Biz, yani bu dünyanın iki sahibi
sen ve ben, bu oyuna gelmeyecek kadar yeterliyiz. Birinci
sınıf matematikçi olmak yolunda bulunan bu iki müstesna
genç, lisede matematikten belge almış bir edebiyatçının
hakimiyetine boyun eğemez. Napolyon gibi gururla söyleyebiliriz:
‘Bizim asaletimiz, bizimle başlar.’ Anlaşılmamak
korkusuna gelince: bir edebiyatçının meseleleri de -günlük
yaşantının nakledilmesi dışında- halk için, bir matematikçinin
denklemleri kadar, belki de daha soyut kalır. ...
"...Dil yaşayışımızın aynasıdır. ..."
...Kültür, sadece bazı isimleri hatırlamaktan
ibaret değildir, deniliyordu. Kültür, bu isimleri
yerli yerinde ve başka isimlerle münasebetini bilerek kullanmak
demekti. Kelimeler, kelimeler... diye düşündü Hüsnü
Bey, Shakespeare’in adını bile duymadığı halde. Bu kelimeler,
kültür mü demekti? Hakikaten, kültür ne demek
acaba? Hüsnü Bey için kültür onun dört kere tek dersten
sınıfta kalmasına sebep olan Amme hocası Ordinaryüs Profesör
-o zamanki adıyla müderris- Ekrem Galip Bey (Aydıner)
demekti. Eğer böyleyse, ‘Kültür’, insanı küçümseyen,
insanın ne mal olduğunu bir bakışta anlayan iri kıyım bir
şey demekti. ...
...Turgut’un oturduğu apartman, büyük şehrin kuzey doğusunda,
enlemi kırk bir derece sıfır sıfır dakika kuzey ve kırk
bir derece sıfır sıfır dakika bir saniye kuzeyle boylamı yirmi
dokuz derece on iki dakika doğu ve yirmi dokuz derece on
iki dakika bir saniye doğu olan noktalar arasında sıkışan
bir arsa üzerine kurulmuştu. Apartmanın dünya üzerindeki
bu konumunu anlayabilmek için biraz astronomi bilmek
gerekiyordu. Oysa, Turgut’un arkadaşlarının karıları, bu bilgiden
yoksun oldukları halde, apartmanı ‘elleriyle koymuş’
gibi buluyorlardı. ...

14.12.2010

Eram Ad Campaign




http://www.stumbleupon.com/su/2Lt2sx/designerscouch.org/view-log/Eram-Ad-Campaign-1773/r:t